Ne kadar serin ortalık, ne kadar ıssız, oturacak yer yok oysa. Sen yoksun ya, kimse yok. Senin olmadığın her yer soğuk. Senin olmadığın yer, kalabalık olsa ne olur olmasa… Neyse bir masa bulup oturmalıyım aslında. Niye geldim ki ben buraya? Gözlerini bir kez daha görebilmenin umuduna sarılıp, nasıl da onca yolu teptim? Bir masa boşalıyor ilerde ama! Bir çift benden önce oturdu masaya; Ben kaldım yine ortalıkta bibaşıma… Tanıdık var mı diye bakınıyorum. Hiç kimse yok görünürde, sözleşmişler sanki bugün gelmemek için. Her geldiğimde birilerine takılırdım mutlaka… Olsun senin buraya geldiğini öğrendim ya, artık her gün gelirim. Bilseydim daha önce gelirdim. Eskiden burayı severdim, şimdi daha çok sevdim.
– Kalkıyor musunuz? Teşekkürler. Size de iyi günler.
Bu iyi oldu işte. Yer bulduğuma göre, istediğim kadar bekleyebilirim, ne zaman istersen o zaman gel artık. Yüreğim seni görebilmenin hazzıyla nasıl çarpıyor bir bilsen. Gelişini hayal ediyorum şimdi. Sahaflardan girersin meydana, ortadaki büyük ağaca doğru gelirken fark ederim seni. Açık kumral saçlarını omuzlarına döküp, kısa olan tarafını sol kulağının arkasında gizlersin. Yandan ayrılmış uzun olan perçeminle gözlerini kapatırsın. Nasıl da haklısın. Görmesin kimse onları. Bir ben göreyim. Ah! Keşke bir kez daha…
Sınavlar yaklaştı ders çalışmam gerek aslında. Canım hiç istemiyor. Az önce aldığım şiir kitabını okumak istiyorum. Sevda Sözleri, Cemal Süreya. Rastgele bir tanesini seçeyim. Ben böyle severim şiir kitabı okumayı. Şarkılardan fal tutar gibi…
“AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.”
“Ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin” Ben de edemedim işte. Kalkıp buraya kadar geldim bak. Oysa şimdiye kadar bir kez göz göze gelebildik. Sadece bir kez görebildim gözlerini… Kantinde çay alırken, dönüp bana baktığın anda… Bir ay kadar önceydi. Mavi puantiyeli bir gömlek giymiştin. Puantiyelerin aralarına serpiştirilmiş minik dört yapraklı yoncalar vardı. Gözlerinden önce yoncalar çekmişti dikkatimi. Sonra sen dönüp bakınca birden, yonca renkli gözlerini gördüm, uzun kirpiklerini, göz çevresine çektiğin yeşil kalemi… Su yeşili… Kalakaldım öylece, ılık ılık bir şeylerin aktığını hissettim içimden… Yanımdan geçip giderken kokunu çektim, bir nefes gibi. Saçlarının serinliğini yüzümle yaladım. Biliyormuşum gibiydin, sanki hayatımda hep varmışsın gibi… Sahi seni daha önce başka bir yerde görmüş müydüm ki?
O günden sonra artık hep seni izledim. Bir gölge gibi peşindeydim. Günlerce, saatlerce… Arkadaşlarını öğrendim, hangi bölümde okuduğunu, hangi semtte oturduğunu… Bindiğin otobüste takip ettim, aynı durakta inip evine kadar seninle geldim. Bir sevgilin yoktu. Bir erkek arkadaşın bile. Öyle kendi halinde, ama kendinden öyle emindin ki yanına gelemedim. Karşına çıkamadım bir türlü. Korktum; Seni kaybetmekten. Daha sana ulaşamadan seni kaybetmekten korktum. Ortak arkadaşlarımız da yoktu. Uzaktan izlemeye başladım seni. Her hareketini… Çayı sol elinle içiyordun. Tek şekerli. Kalemi sol elinle tutuyordun. Önce solak olduğunu düşündüm. Ama değildin. Öğlenleri kaşarlı tost veya goralı yiyordun. İki defa yemekhaneye gittin. Yemek yerden kaşık çatalı sağ elle tutuyordun. Ekmeği sağ elle böldün. Ama bardağa suyu koyarken sürahiyi sol elle tuttun. Sen de benim gibiydin bir ambidexter! İki elini de kullanan biri. Başkaları hiç dikkat etmez böyle şeylere. Ama ben ilk önce buna bakarım. Çocukluğumdan beri, bütün öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı şaşırtmıştım. En büyük eğlencemdi!…
İki kız arkadaşın var. Onlar da kendi halinde kızlar. Büyük gruplara hiç girmiyorsun. Bu sene okulu bitiriyorsun. Oysa benim daha iki senem var. Aramızda yaş farkı yok. Ben geç girdim üniversite sınavlarına. İki seneyi, hapishanede geçirdim. Lisede bildiri dağıtırken yakalanmıştım. 10 Mayıs 1980 de. Hiç unutmam bu tarihi. Lise son sınıftaydım. Sonra…
Sonra böylesi daha çok hoşuma gitti. Karşına çıkmaktan vazgeçtim. Sadece gözlerini görmekti niyetim. Bir kez daha bana bakmanı sağlamaktı o kadar… Gecelerim hep bunu düşünmekle geçti. Gündüzlerim gözlerini hayal etmekle… Gözlerin ve ben mutluyuz biz böyle kendi düşlerimizde…
Devam edecek…
Çınaraltı Öyküleri – Gün İçinde Başka Gün – 2
Çınaraltı Öyküleri – Yaşama İnat Yaşamak – 3
Çınaraltı Öyküleri – Dostum Küçük Kara Balık – 4
Çınaraltı Öyküleri – Samed Behrengi’nin Işığı – 5
Çınaraltı Öyküleri – Salyangoz’un İzi – 6
Çınaraltı Öyküleri – Çocuk Palyaço – 7
Çınaraltı Öyküleri – Bir Mektubun Var – 8
Çınaraltı Öyküleri – Bir Dalda İki Aşk – 9
Çınaraltı Öyküleri – Asfalttaki Papatyalar – 10
Çınaraltı Öyküleri – 11 / Bir Mektubun Ağzından
Çınaraltı Öyküleri – 12 / Kır Çiçeğinin Rüyası; Kelebeğin Dünyası
Çınaraltı Öyküleri – 13 / Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır
hoş bir kıpırtısı var… devamını merak ediyorum